18.11.2025
“MİLLET, BU KARA DÜZEN A.Ş. TARAFINDAN YÖNETİLEN BİR ÜLKEDE YAŞAMAK İSTEMİYOR; HUKUK DEVLETİ OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ İSTİYOR”
“SEÇTİĞİMİZ CUMHURBAŞKANI’NIN ATACAĞI İLK İMZALARDAN BİRİ, İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ BU MECLİS’E TEKRAR ONAYLANMAK ÜZERE YOLLAMAK OLACAK”
“19 MART SORUŞTURMASINDA İSTEYEN HER KANALIN YAYINLAYACAĞI BİR CANLI YARGILAMA İSTİYORUZ”
“ŞİKÂYET EDEN BİZİZ, ‘KOVUŞTURMAYA GEREK YOK’ DİYEN BUNLAR; BUGÜN BİZE BUNUN HESABINI SORMAYA KALKIYORLAR”
“TÜRKİYE’DE YARGIYA GÜVEN YÜZDE 18’DE, SUÇ ÖRGÜTLERİ SIRALAMASINDA SONDAN 10’UNCU SIRADAYIZ”
“MİLLET SİYASETİN BİRBİRİYLE KAVGA ETMESİNİ DEĞİL; HİZMETTE REKABET ETMESİNİ BEKLİYOR”
“HUKUKA UY, SİYASETTE YARIŞALIM; ZULME DEVAM İSE MÜCADELEYE DEVAM, SİZDEN KORKAN SİZDEN BETER OLSUN”
“SİYASİ AHLAK YASASIYLA HESAP VER ERDOĞAN, BEN DE VEREYİM, CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZ EKREM İMAMOĞLU DA”
“MİLLET CUMHURBAŞKANLIĞINA TALİP OLANDAN EMİN OLSUN, HER ŞEY ŞEFFAF OLSUN”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Değerli grubumuzla birlikte Türkiye’nin dört bir yanından gelen örgütümüzün değerli başkanlarına, yöneticilerine, belediye başkanlarımıza, belediye meclis üyelerimize ve sesini duyurmak, sorunlarına çözüm önerilerimizi duymak, geleceğin iktidarıyla dayanışmak için buraya gelen tüm konuklarımıza Cumhuriyet Halk Partisi adına canı gönülden hoş geldiniz diyorum. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Televizyonları başında bizleri izleyenleri, radyolarından dinleyenleri saygı ile selamlıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi büyümeye devam ediyor. Bugün baba evine bir dönüş yaşanacak. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Yerel Yönetimler bölümünden mezun, 1992 yılında partimiz yeniden açılırken Kocaeli Derince'de kurucu Gençlik Kolları Başkanımız, daha sonra İl Sekreterimiz, İl Başkan Yardımcımız, belediye Meclis Üyemiz, ardından Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanımız, bağımsız İstanbul Milletvekili Sayın Doğan Demir Cumhuriyet Halk Partisi’ne, baba ocağına dönüyor” dedi. Özel, şunları söyledi:
“KIBRIS, VİLAYET MUAMELESİ YAPANLARA ‘BİZ SEÇERİZ’ DEDİ”
“Yoğun bir haftanın ardından bugün yeniden buradayız. Önce İstanbul Sultanbeyli'de 69’uncu eylemimizi gerçekleştirdik muhteşem bir kalabalıkla. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir zamanlar böyle kalabalıkları toplamayı bırakın, siyasi faaliyet yürütmek için bile gittiğinde hak ettiği karşılığı bulamadığı bir yerde, Sultanbeyli tarihinin en muazzam mitinglerinden birini, hem de o soğuk havaya ve akşamın ilerleyen vaktine rağmen yaptık. Sultanbeyli’nin de artık hiç kimsenin kalesi olmadığını, olsa olsa milletin ve demokrasinin kalesi olacağını bütün İstanbul’a ve Türkiye’ye gösterdik. Ardından İstanbul’da bir dizi açılıştan, ziyaretten sonra 42’nci yaşını kutlayan kardeş vatanımız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ziyaret ettik ve Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katıldık. Meclis Başkanı’ndan Başbakan’a, siyasi parti genel başkanlarından önceki Cumhurbaşkanlarımıza, bir dizi ziyareti gerçekleştirdik. Geçtiğimiz haftalarda büyük bir başarıyla, yüzde 63 gibi bir oyla seçilen kardeş partimizin o günkü Genel Başkanı ve bugünkü tarafsız Cumhurbaşkanı, dostum, değerli kardeşim, Cumhurbaşkanımız Tufan Erhürman’ı ziyaret ettik. Bir kez daha Kıbrıs Türk halkına, seçimlerde bütün baskılara, orada kurulan karargâhlara siyasi partilerin her şeyi göze alıp, aslında bağımsızlığını dünyaya kabul ettirmek istediğimiz bir ülkeye sanki bir vilayet muamelesi yapmaya çalışmasına rağmen Kıbrıs halkı ‘Kıbrıs’ın kaderini, Kıbrıs’ı kimin yöneteceğini biz belirleriz. Zaten kim seçilirse seçilsin Türkiye ile birlikteyiz; biriz, bir aradayız. Ama kararımıza kimseleri karıştırmayız’ demişti. Kıbrıs’ın iradesini selamlıyor, Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ı bir kez daha yürekten kutluyorum.”
“KİLİS MİTİNGİ ÖNEMLİ BİR KİLOMETRE TAŞIYDI”
“Pazar günü Gaziantep İl Başkanlığımızda, Kilis İl Başkanlığımızda, Kilis Belediyemizde yaptığımız ziyaretlerin ardından 70’inci eylemimizi Kilis’te yaptık. Seçimlere beş gün kala yağmurun, dolunun altında sırılsıklam olduğumuz ve mitinge katılan kimsenin, bütün yöneticilerin o günkü kıyafetleri, takım elbiseleri artık bir daha giyemediği, kimsenin unutamadığı bir günde Kilis’i kazanmamıza beş gün vardı. O muhteşem meydanda, bu sefer o meydanlara sığmayarak… Ayrılan yer, yollar taşmış. Miting alanının arkasında bir miting meydanı daha oluşmuş haldeyken, Kilis bizi bağrına bastı. Biz de Kilis’in vicdanına sığındık. İnsaflı, her partiden Kilislilerin partimize yapılana, demokrasiye yapılana gösterdiği tepkiyle, yoksulların, işsizlerin, emeklilerin, emekçilerin ve gençlerin tepkilerinin bir arada buluştuğu bir büyük eylem meydanında 70’inci eylemimizi hayata geçirdik. O pazar günü Kilis’in siyasi tarihinde elbette bir rekordu. Ama herkes şunu bilsin ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir kez daha 102 yıl sonra ülkenin sorunlarını çözmek, yüzleri güldürmek, karanlık geleceği aydınlatmak için attığı adımlardan çok önemli bir kilometre taşıydı. Tüm Kilislilere, meydanda olan, sokaklardan, camlardan dinleyen, gönlünü bize, gözünü güzel geleceğe diken bütün Kilislilere yürekten teşekkür ediyorum. İyi ki varlar.”
“BİR AN ÖNCE ŞEFFAFLIKLA PAYLAŞILMASINI BEKLİYORUZ”
“Maalesef geçtiğimiz haftadan bu yana tabii pek çok etkinlikte andık, saygı duruşlarımızı yaptık, rahmet diledik. Ama bir kez daha ifade etmeliyim ki Azerbaycan dönüşü Gürcistan’da askeri uçağımızın düşmesi sonucu yaşamını yitiren 20 kahraman askerimize, Hırvatistan’da yangın söndürme uçağının düşmesi sonucu şehit olan pilotumuza, memleketim Manisa’da trafik kazasında kaybettiğimiz polis arkadaşımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyoruz. Acılı aileleriyle, milletimizle bu üzücü olayı, kederli olayı bir kez daha yaşamamayı temenni ediyoruz. Ruhları şad olsun. Yaşanan kazaların nedenleri üzerine, bilhassa 20 şehidimizin olduğu kaza üzerine çeşitli spekülasyonlar yapılıyor. Ancak bu süreci Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri olarak, örgütleri olarak metanetle, sabırla ve yapılacak çalışmaların sonuçlarının bir an önce şeffaflıkla paylaşılmasını bekleyerek takip ettiğimizi ve dikkatle izlediğimizi de ifade etmek isterim.”
“ROJİN VE AYŞE’NİN ACILI AİLELERİ BİNLERİN TEMSİLCİSİ”
“Acılardan bahsediyoruz. Maalesef bir yas ülkesi haline geldi Türkiye. Her gün bir başka acı haber. Geçmişteki bazı acı haberlerle de adalete kavuşamayan aileler üzerinden halen daha yüreklerin yandığı oluyor. Konuklarımız oluyor burada. Bizim de yüreklerimiz onlarla birlikte yanıyor. Rojin Kabaiş’in değerli ailesi; annesi Aygül Hanım, babası Nizamettin Bey, kardeşi Ömer aramızda. Ayşe Tokyaz’ın annesi Halime Hanım, ikiz kardeşi Esra aramızda. Rojin üniversiteye okumaya gitmişti. Kaybolduktan 18 gün sonra 15 Ekim 2024’te cansız bedeni bulundu. Dosyada halen tek bir tutuklu yok. Ailenin adalet mücadelesi devam ediyor. Ayşe Tokyaz hepinizin bildiği gibi defalarca ‘Beni koruyun’ dedi. Polise gitti, savcılığa gitti ve koruma talep etti. Maalesef korunmadı ve meslekten ihraç edilmiş bir polis tarafından Küçükçekmece’de katledildi. Çok hazin bir şekilde Eyüpsultan’da yol kenarına bir valiz içinde bedeni bırakıldı. Bu acıya dayanmaya çalışan annesi ve ikizi burada. Nihayet dört ay sonra dün iddianame kabul edildi. İki sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet talep ediliyor. Hem bu davayı, haksız indirimler yapılmamasını, öyle ‘iyi haldir, bilmem ne’ olmamasını, en ağır cezanın alınmasını; hem de Rojin’in dosyasında titizlikle çalışılmasını ve bir an önce sorumluların bulunmasını talep ediyoruz. Burada Rojin ve Ayşe, onların acılı aileleri sadece birer temsilci, birer sembol. Yüzlerce, binlerce, on binlerce yüreği yanık anne, eş, çocuk, baba aramızda yaşıyor.”
“SİYASETİN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ İÇİN SAMİMİYETİ GEREKLİ”
“Bunlarla mücadele etmek için öyle birer birer, vaka bazında yapılması gerekenler elbette var. Ama bütünsel bir yaklaşım gerekiyor. Yapıldı mı? Vallahi yapıldı. Bu Meclis komisyonlar kurdu, bu konuyu çalıştı. Uluslararası düzeyde çalıştı. ‘Elinde bir tane nazar boncuğun var, AK Parti’ye takacaksın, ne için takardın?’ İstanbul Sözleşmesi’ni çalıştılar, çıkardılar, İstanbul’da bağıtladılar. Getirdiler, Meclis’te iki elimizi kaldırarak destek verdik. Bunun için takardık. İstanbul Sözleşmesi’yle birlikte Türkiye’de elbette bıçak gibi kesilmedi. Ama kadın cinayetleri, kadına karşı şiddet noktasında ilk daha başvurunun yapıldığı emniyetten ya da sokaktaki bekçiden, polisten, savcısına, istinafa, yüksek yargıya kadar bir farklılaşma, burada şiddetle mücadele yasaları çıkarılırkenki kararlılık umut veriyordu. Maalesef bir seçim öncesinde bir grubun siyasetin üzerine kurmaya çalıştığı baskıya, oradan gelecek üç, beş, bin, 3-5 bin oya tamah eden birisi, bu Meclis’in çıkardığı İstanbul Sözleşmesi’ni gecenin bir yarısında attığı imzayla, yaptığı bildirimle hukuken değil aslında… Girildiği gibi çıkılır. Meclis’in girdiği sözleşmeden, Meclis’in yürürlüğe aldığı sözleşmeden bir imzayla çıkamazsın. Ama ‘oldu, bitti’ yaptılar ve Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı güya. Ne oluyor? Dediler ki ‘Öyle ama bu sözleşmeye göre çıkarılmış yasa var, yasalar var. Onlar duruyor ya.’ O gün demiştim, ‘Siz bunu yaparak kadının arkasından devleti çektiniz.’ Siz bunu yaparak ‘Biz o zaman yaptık ama, tedbirler aldık ama, kanunlar çıktı ama polisine, savcısına, hakimine niyetimizi milletçe herkes iki elini birden kaldırarak verdi ama şimdi vazgeçtik’ dediniz, ‘Öyle davranmayın. Korumayın Ayşe’yi. Rojin’in katillerini bulmak ya da Rojin’in katline engel olmak o günkü kadar arkasında devletin durduğu bir kararlılık yok artık.’ O noktaya geldi. Onun için buradan hiç öyle hamaset yapmaya gerek yok. Bir samimiyet göstermesi lazım siyasetin. Ben buradan söylüyorum. Büyük bir mücadelenin içindeyiz. Ama iki ay sonra; ama çok kaçtılar, iki yıl sonra o sandık gelecek. Cumhuriyet Halk Partisi, Meclis’te çoğunluğu sağlayacak. Eminim ki o gün Meclis’te bulunan bütün partilerin çok sayıda milletvekili de aynı kararlılıkta olacak. Bu Cumhurbaşkanı’nın attığı o imza var ya. Bizim seçtiğimiz Cumhurbaşkanı’nın atacağı ilk imzalardan biri, İstanbul Sözleşmesi’ni bu Meclis’e tekrar onaylanmak üzere yollamak olacak. Söz veriyoruz.”
“‘MAĞDURUM’ DİYE GELEN BAKIN NASIL ZALİMLEŞTİ?”
“Hayatın her alanında ülkenin her tarafında adaletsizlikler yaşıyoruz. Bakın 19 Mart darbesinin iddianamesi nihayet yayınlandı. Tıpkı Ergenekon ve Balyoz sürecinde olduğu gibi kurgulanmış, önden bolca iletişimi yapılmış, olmayacak şeyler iddia edilmiş, varmış gibi yapılmış, büyük bir iletişim kampanyasına dönüştürülmüş bir süreçteyiz. ‘Mağdurum’ diye iktidara gelenlerin nasıl zalimleştiğini; kendisine yapılanı mağduriyet diye anlatıp, anlatıp, anlatıp hala unutmayan, unutturmamaya çalışanın, kendisine yapılanın 100 mislini nasıl yaptığını; o dönemin FETÖ’cü savcılarının yaptığı algı operasyonları gibi bugün bu işlerin kimler tarafından, nasıl yapıldığını; yandaş bir grup gazetecinin nasıl aslında ‘toplum dezenforme edilsin’ diye onların enforme edildiğini, araçsallaştırıldığını, kullanıldığını ve o yalanların yani bugüne kadar atılan bütün yalanların şu anda ne hale geldiğini bir kısaca hatırlatmak istiyorum. Ne demiştik? ‘İddianame istiyoruz. Yargılanmak için değil yargılamak için; atılan yalanları, iftiraları yargılamak için istiyoruz’ diyorduk. Hep birlikte izleyelim. Bakalım öyle miymiş, böyle miymiş?”
“HEPSİNE BİRDEN AYNI YALAN VAHİY GELİYOR”
“AK Parti döneminde ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak’ diye bir suç icat ettiler, bir suç tanımladılar. Yasaya koydular. Pırıl pırıl gazeteci, muhabirler haber yapıyor. İçeride olması gereken birisini sokakta görmüş, olduğunu duymuş, istihbaratını doğrulatmış, haber yapmış ‘Suçlu salıverildi’ diye. Efendim salıverilmemiş de izinli çıkmışmış, yanlış bilgiyi alenen yaymaktan iki yıldan dört yıla kadar hapsini istiyorlar. Şimdi ‘Alın içeri atın’ diye demiyorum da, bu gazetecilerin yaz boyunca, her akşam başta TGRT, A Haber, onun dışında ıvır zıvır ne kadar yandaş kanal varsa yaptıkları haysiyet suikastı ne olacak? O gün her gün çıkıp demedik mi ‘Bin 200 telefon yalan, lüks arabalar yalan, 560 milyar yalan, valizde jammer var, para diyenler yalan söylüyor.’ Kürsüden kendisi söyledi ‘Bavul bavul para’ diye hepsi yalan. Yok, parkenin altında para, yalan. Birisi var mı iddianamede? Birisi? Ya şimdi çıkın, gözümüzün için bakın deyin ki ‘Ya biz de kandırıldık.’ Herhalde bu kadar yalanı, bu kadar gazeteci eş zamanlı, aynı anda, altı kanalda birden, bir gece hep beraber cep telefonlarını konuşuyorlar. Bir gece bir hafta - 10 gün 560 milyar konuşuyorlar. Bavulda para konuşuyorlar. Hepsine birden aynı yalan vahiy ile gelmiyorsa bir yerden servis ediliyor. Ne oldu şimdi? Ne oldu, bu gazetecilere soruyorum ne oldu? Ne oldu şimdi? Arkanızda duruyorlar mı? Hayır. Algı için kullandılar. Neden? Anket yüzde 65 iddialara inanmıyor. Yüzde 15 kararsız, yüzde 20 ‘İki kere iki beş’ deseniz inanıyor. O 20’yi artıracağız diye bütün yaz sizi kullandılar. Şimdi ondan o maaşla gazetecilik yapılır, yorumculuk yapılır, hamallık yapılır, her şey yapılır da bu yapılır mı o para karşılığında? Yapılır mı? Allah için söyleyin, bir özeleştiri duyacak mıyız? Bir özür duyacak mıyız? Ben hep ne diyordum? Nasıl Zekeriya Öz kaçtıysa, bu da kaçar iftiracı kalır. Bu da kaçar yalancılar kalır. Şimdi daha kaçmadı, çifter çifter maaşıyla, 48 milyona restore edilen villasıyla, lüks yaşamıyla, dünyanın orasında burasında meraklı olduğu yatlarla, kotralarla, bir el yağda bir eli balda, zırhlı korumada, gizli tanık odasına çıkarılmayınca intihara kalkışacak, bilmem ne olacak beyefendi orada imparatorun gladyatör gibi duracak. İmparator böyle deyince milletin kellesini uçuracak. Nasılsa imparator talimatıyla yapılmış. Hiçbir şeyden mesul olmayacak. Günü gelince gidecekler buradan, siz kalacaksınız. Siz evlatlarınıza miras olarak, geçen yaz sekiz ay boyunca yaptığınız bu yayınları, bu iftiraları, bu haysiyet cellatlığını mı bırakacaksınız? Torununuz, ‘Benim dedem 19 Mart darbesinin iftiracıları arasındaydı. Benim dedem, benim ninem 19 Mart darbe sürecinde haysiyet cellatıydı’ mı diyecekler? Bu mu kalacak torunlara?”
“YARINDAN TEZİ YOK TUTUKSUZ YARGILAMA YAPILMALI”
“Recep Tayyip Erdoğan, sana soruyorum. Şuradaki grup kürsüsünden konuşuyorsun. ‘Göreceksiniz bırakın insan içine çıkmayı, yakınlarının yüzüne bakamayacaklar.’ Aha bak benim yakınlarım burada. Türk milleti burada, gözünün içine baka baka söylüyorum. İftira, iftira, iftira. O yüzden bu kadar iftiraya karşı o tuğla gibi iddianame için sayfa sayısının bile iletişimini yaptılar. Açın bakın bakalım iddianameyi. Arattırdım işte, 969 kez ‘-mış, -miş’ diyormuş, ‘duyduğum kadarıyla’ ile tutuklamalar yapılıyor içeride insanlar duruyor. Sonra ne oluyor? Her bir sanık için, 400 kişi var. Her birinin adı, altına herkesin adını yazıp bir daha yapıştırmış. 300 sayfası, 400 sayfası oradan geliyor. Sırf uzatmak için. Bir kişi ifadesinde beş kişiyi söylemiş. Yap ona ek, ‘Ekte var’ de. Ama ne yapıyor? Her birinde o kişinin herkes hakkındaki ifadesini, 16 sayfa, 30 sayfa, 43 sayfa gidiyor oraya yapıştırıyor sayfa uzasın diye. Sonra ‘4 bin sayfalık iddianame.’ Cesareti olan bu iddianamenin 40 sayfalık özetini çıkarsın, milletin önüne koysun. Desin ki ‘Bunların suçu bu.’ Laf kalabalığına pabuç bırakmayız. Yalana dolana, iftiraya pabuç bırakmayız. 560 milyar diyeceksin, 56 kuruşu ispat edemeyeceksin. Sonra da yok şöyle yok böyle. Yarından tezi yok, bu iddianamenin kabulü ile birlikte tutuksuz yargılamalar yapılmalıdır. Herkes çıkmalı, iftiraya karşı kendisini korumalıdır. Bu haysiyet cellatlığı son bulmalıdır.”
“KİMSE GÖRMEMİŞ BİR TEK AKIN GÜRLEK GÖRMÜŞ”
“Biz bu iddianamenin ıvırıyla, zıvırıyla, orasıyla, burasıyla meşgul değiliz. Olacak olan zaten, baksın görsün ne olduğunu. Ama şimdi eski alışkanlıkla bir hususu büyütüp köpürtmeye çalışıyorlar. Ne büyük bir yalanı suçüstü yakaladığımızı şimdi dinleyin. Neymiş? Bir hafriyat meselesi varmış. Beş yılda 185 milyon ton hafriyat izinsiz olarak dökülmüş. Buradan elde edilen gelir, suç örgütüne aktarılmış. Bakın çok basit bir hesap. Türkiye’deki bütün hafriyatçıların, bütün kamyoncuların, matematik bilen herkesin şimdi dikkatle şu hesabı takip etmesini isterim. Kamyon, 25 ton hafriyat alıyor, hafriyat kamyonları. Söyledikleri 185 milyon ton hafriyat. Beş yıl boyunca her gün 5 bin kamyonu gerektiriyor. Beş yıl boyunca her gün 5 bin kamyon. Her gün. Peki, bir hafriyat kamyonu kaç metre? Sekiz - 10 metre. Beş metre parkla nizami bir şekilde bu hafriyat alanına her gün dizilseler, bahsedilen hafriyat alanından, Cebeci hafriyat alanından Kocaeli’ne kadar kuyruk oluyor. Üçüncü köprüyü geçiyor, otoyolları geçiyor, 100 kilometre kuyruk oluyor. Ya beş yıl boyunca Cebeci’den Kocaeli’ne kadar 100 kilometre kamyon kuyruğu olacak, bunu bir tek Akın Gürlek görecek değil mi? Bir tek Akın Gürlek görecek. Bakın bu işlerle ilgili öyle bir belge göstereceğim ki hadi bu akşam da çıkıp bu belgeleri yansıtıp üzerine konuşsunlar. Tarih Ekim 2022. Sanıyorlar ki bırakacağız, bunlar atacak bu yalanı, biz de bırakacağız. ‘İki kere iki dört’ dese Recep Tayyip Erdoğan, ya da onun Yargı Kolları Başkanı. Kerrat cetvelini kontrol ederim ‘Ben mi yanlış hatırlıyorum acaba?’ diye. Kesin bir yalan vardır. ‘İki kere iki dört’ diyorsa onlar kontrol etmek lazım. Söylediğim miktarı tona bölüyorsun, 5 bin tane kamyon çıkıyor. Bak bir de arkasından ne çıkıyor? Tarih Ekim 2022. Bu hafriyat alanı için. Teftiş kurulu başkanının talebi, Ekrem İmamoğlu’nun onayı ve imzasıyla teftiş ve inceleme izni veriyorlar. Teftiş kurulu yaptığı çalışmadan sonra bulduklarını İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na 14 Ağustos 2023’te, bundan 10 ay sonra bildiriyor. Bu dedikleri yeri. Ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar yollanıyor. Burayı, bu hafriyat alanını, bunlar tabii 560 milyar para arıyorlar, bulacaklar ya. 5 bin kamyonu 100 kilometre beş yıl boyunca dizerek bir rakam buluyor. Orası küllüm yalan. Ama ‘Bu hafriyat alanına kaçak döküm var mı?’ diye şikayet eden, takip eden, ‘Göz yumanlara ceza verilsin’ diyen biziz. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘Kovuşturmaya gerek yoktur’ diyen bunlar. Bugün çıkmışlar bize bunun hesabını sormaya kalkıyorlar.”
“HODRİ MEYDAN, KANUNU BU HAFTA ÇIKARALIM”
“Onun için Ekrem Başkan geçen çarşamba yine söyledi. Bugün gerçi olumlu bir gelişme oldu Sayın Bahçeli’nin ifadesi. Biz 9 Mayıs 2025’te, yani daha olaylar en sıcak olduğu zamanda grup başkanvekillerimizin ve bütün milletvekillerimizin imzasıyla duruşmaların TRT’de bir kanalda tamamıyla ve isteyen tüm kanalların canlı yayınlaması için kanun teklifi verdik. Ekrem Başkan diyor ki ‘Veremeyeceğimiz hesap yok, yeter ki milletimizin gözünün önünde sorsunlar, söyleyelim.’ Yayın olmazsa de söyleyeceğiz. Ama canlı yayında iftirayı duyalım, cevabını verelim. Aynen böyle bir kuruşu ispatlayamayacaklar. Tarih önünde hem mesul olacaklar, hem rezil olacaklar. Hodri meydan. Bu kanunu bu hafta çıkaralım. Hodri meydan.”
“NEDENİ, ERDOĞAN’A YAKIN OLMASI”
“İddianamede bir de suçlananlar gibi korunanlar var. İki örnek vereyim. Gazetecileri topluyor İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, diyor ki ‘Murat Kapki denen kişi, -Bu işte AKP’ye çok yakın bir müteahhit olduğunu falan geçmişte hep söylediler- Murat Kapki denen kişi operasyonu önceden öğrendi, mallarını kaçırmaya çalışınca harekete geçtik, tedbir koyduk.’ Bakarsan Allah Allah. Murat Kapki’ye de tedbir koymuşlar. Başsavcı da açıklıyor. Yalan. Ne yapacağız? Kerrat cetvelini kontrol edeceğiz, ‘İki kere iki dört’ dese. Biz bir baktık Murat Kapki, tüm mallarını İsmail Kaan isimli birine ocak ayında devretmiş. Mallarda tedbir falan yok arkadaşlar. Ama yani amiyane deyimle ‘Mallarını kaçırıyordu’ diyor ya, o işlem kaçırmaysa işlem gerçekleşmiş, boşalan şirkete tedbir koymuş. Mallar orada. Peki herkes tutuklu, Murat Kapki malı kaçırmış tutuklu. Peki malı alan kim? Malı alan İsmail Kaan tutuklu değil. Soru sorulmuş mu? Soru da yok. İsmail Kaan’ın bahsedilen mallar üzerinde duruyor. İsmail Kaan kime yakın? Cana yakın, Akın’a yakın, Recep Tayyip Erdoğan’a yakın. Hadi bunun cevabını bir verin bakalım. Çıkın insan içine yüzümüze bakın, bu adam kime yakın anlatın bakalım. Ekrem Başkan’ın oğlunun istediği 6 metrekarelik dandik bir tekne için, oğluna 1 milyon bile değil 760 bin lira para yolluyor. Verse bunu 760 milyon yapıp, binle çarpıp üç gün yayın yapıyor. Biz artık mitinglerde bunu söyleyince kaldırıyorlar. Ama doğrusunu da yayınlamıyorlar. Demiyor ki ‘Özür dileriz, böyleydi.’ Bu yayın üzerine oğluna ifade soruyorlar. ‘Babamdan geldi’ diyor. ‘Bu para nereden?’ ‘Dedemden geldi.’ ‘Deden nereden buldu?’ Dedesi bankadaki 30 yıllık hesabından torununa para yollamış. ‘Tamam’ diyorlar. Soracak soru kalmıyor, ispat da dekont da oradan çıkıyor. Dün para çekecek bankaya gidiyor, banka hesaplarına el koymuşlar. Ya şirketin hesaplarına koydun, Ekrem Başkan’ın koydun, dedesinin koydun, anasının, danasını koydun. En son gitmiş üniversitede yüksek lisans yapan oğlunun kart hesabına bloke koymuşlar. Bu kadar acımasızlık. Ama diğer taraftan ben Murat Kapki’yi de tanımam. Bir kez gördüm hayatımda gittiğimiz cezaevinde. Altı kişi yatıyor, beşi bizim. ‘Murat Kapki yatıyor’ dediler. O da şaşkın şaşkın ne olduğuna. Bizden usulsüz bir şey istenmedi, yapılmadı. Bunların hepsi AK Parti döneminde yapılırdı’ diye söyleyen kişi. Mallarını başkasına geçirmiş, şimdi görüyoruz. Geçirdiği kişiye dokunan yok. Neden? Recep Tayyip Erdoğan’a son derece yakın bir kişi.”
“TÜRKİYE’NİN HUZUR VE REFAHINI FEDA EDİYORLAR”
“Diğer taraftan Panout diye bir firma var. İstanbul’da ne kadar açıkhava reklamcısı varsa gözaltına aldılar, tutukladılar, şirketine kayyım atadılar, şirketine tedbir koydular. Sonra aralarında konuşup bazılarının tedbirini kaldırdılar. Panout firması AK Parti döneminde 2018’de davet usulü, demek ki küçük bir iş yapacaklar. Davet usulü olduğuna göre, değil mi? Büyük iş olmaz. Davet usulü çağrıldığı ihalede İETT duraklarındaki tüm reklam panolarını kiralamış. Kısa süre. 20 yıllığına. Davet usulü ihale alan şirket Panout, bu şirkette İstanbul Büyükşehir de 2020’de ‘Böyle ihale olmaz’ demiş sözleşme revizyonu yapmış. Ne 2018’le, ne 2020’yle ilgili. Ya İBB ile imza atan herkes içeride, bunları çağırıp sormamışlar bile. Neden? Çünkü AK Parti’ye yakın şirket, AK Parti’nin yan şirketi. Hatta bazı AK Partililerin paravan şirketi. Şimdi burada milletin karşısına çıkıp ‘Adalet var, adil yargılama var, bilmem ne var’ demeye kalkıyorlar. Onun için Allah ne beni, ne televizyonlarda çıkıp yaz boyunca sekiz ay boyunca bunları anlatanlar, ne sizleri sokaktaki vatandaşa buradaki meramı anlatanları mahcup etmedi, etmeyecek. Söylüyordum, ‘Bir iddianame gelecek yargılanan değil yargılayan olacağız’ diye. Daha yeni başlıyoruz. Daha yeni başlıyoruz.”
“ANDOLSUN Kİ SİZE SAHİP ÇIKACAĞIZ, HAKKINIZI ALACAKSINIZ”
“‘Bu güzel ülkede niye bu kadar fakirliği, yoksulluğu çekiyoruz?’ dersek, ülkeyi yönetenler menfaatleri için Türkiye’nin huzurunu, refahını feda ediyorlar. Bakın iktidarı rahatsız eden bir hesabımız var. Diyor ki ‘Ey Sayın Özel şehir şehir geziyorsun, sarraf sarraf dolaşıyorsun. Elinde bir hesap makinası, dönüp dönüp altın hesabı yapıyorsun. Onu bırak, iddianamenin hesabını ver.’ Bak, iddianamenin hesabını verdim. Defterini düreceğim. Ama sen şunun hesabını ver, o kızdığın hesap şu: 2002 yılında güya bunlar geldi, Türkiye çok iyi oldu ya. 2002 yılında emekli aldığı maaşla 8 çeyrek altın alıyordu. İnanmayan benim gibi girsin sarrafa, Ekim - Kasım 2002 altın fiyatını sorsun. Açsın, internetten en düşük emekli maaşını sorsun. 1,5 yıldır her meydanda söylüyorum, bu hesaba itiraz eden biri var mı? Soruyorum ‘Altın hesabı şaşar mı?’ ‘Şaşmaz.’ Asgari ücret geldiğinde 7 çeyrek altın, şimdi 2 çeyrek altın alıyor. Bunlara diyor ki ‘Onu bırak, bunun hesabını ver.’ ‘Tamam’ dedim. Bugün aramızda pamuk üreticileri var. Dün Denizli’de eylem yaptılar, hepimiz izledik. Bana da çiçek yaptırmışlar pamukla, getirmişler. Ben bu beyaz altının para ettiği zamanlarda Manisa Ovası’nda, Hacıhaliller Köyü’nde gördüm. İlk önce toprak tava gelsin diye çok bekledi dayılarım. Pamuğu ektiler, arada yağmur yağmasın diye aradaki o 8 - 10 günlük kritik sürede beklediler. Çimlendi, büyüdü. Çok kültivatör çektim ben traktörle. Pamuk topladık, pamuk ara çapası yaptık, el el pamuk topladık. Bunun birinci eli, ikinci eli, üçüncü eli, dördüncü elinin; son kalan dördüncü elinin para ettiği olur. Altındı bu, altın. Bakın, o günlerde 1 kilo pamuk 2,5 litre mazot alıyormuş. Bugün mazotun litresi 60 lira oldu. 2,5 litre mazot 150 lira. Bugün 2,5 kilo pamuk 1 litre mazot alıyor. 25 - 30 lira arasına pamuk satılıyor. 2,5 litre pamuk satıyorsun, 1 litre mazot alıyorsun. Eskiden 1 kilo pamuk, 2,5 litre alırken bugünkü parayla 150 lira idi, şimdi 25 lira. Arada altı kat fark var. O dönemlerde oğlunu evlendiren Hacıhaliller’deki Kadriye Yenge, üç gün - dört gece ilk gün dana ve her gün bir koç keserek düğün yapıyordu. Şimdi gidiyor Manisa Alaybey’de apartman altında 150 metrekare, içinde altı direkli bir düğün salonu kiralıyor. Bir plastik tabağın içinde kuru pasta. Bir plastik bardakta yalandan bir limonata. Öyle düğün yapmaya çalışıyorlar. Çoğu onu bile yapamıyor. O yüzden bu beyaz altını Adana’da, Çukurova’da, Hatay’da, Manisa’da, Denizli’de, Aydın’da, Antalya’da yetiştirip alnının terini toprağa damlatıp, oradan fışkıran bereketle çoluk - çocuk bakmaya çalışanlara söylüyorum: Andolsun ki hakkınızı alacaksınız, andolsun ki size sahip çıkacağız.”
“TARLADA UCUZLAYIP MARKETTE PAHALANAN TEK ÜLKEYİZ”
“Bu hesabı pamuğa değil, buğdaya yapanlar da var. Konya’da buğday eken vatandaş 1 kilo buğdayla 1 litre mazot alıyordu geçmişte. Yalansa yarın manşetten yalanlasın beni haydi bakalım Yeni Şafak ya da Sabah. İkisi bir yapamaz, biraz ters bakıyorlar ekonomiye. 1 kilo buğday satıyordun, 1 litre mazot alıyordu. Yani 1 kilo buğday bugünkü mazot parasıyla 60 liraydı. Bugün 6 kilo buğday satıyorsun, 1 litre mazot alıyorsun. Arada altı kat fark var. O yüzden çiftçinin bankalara borcu 1,1 trilyon liraya yükseldi. O yüzden geçen yıla göre üretim maliyetleri yüzde 40 ila 80 arttı. Tarladaki ürünün bırakın para etmesini, tarlada kalır oldu ürünler; toplanamaz hale geldi. Ama tarlada geçen sene domates 35 - 45 lirayken bu sene 15 - 20 lira. Biber, salatalık 40 - 45 lirayken, bu sene 15 - 20 lira. Ama markete gidince geçen seneki fiyatın üçte biri değil, yine enflasyonun üstünde gıda enflasyonu. Tarlada ucuzlayan ürünün markette pahalandığı tek ülke Türkiye. Önemli bir pazarı olan Ukrayna’da domates ve salatalık ihracatımız uyguladığı vergiyi… Zelenski yarın geliyor. ‘Türkiye’de olacağım, çalışmalar yapacağım.’ Ama gelmeden yüzde 10’luk vergiyi çıkartmış yüzde 35’e. Bir TIR’ın gümrükleme maliyeti de arttı iki kat ve 16 bin dolara yükseldi. Domates ihracatı yüzde 24, Ukrayna’ya ihracatımız yüzde 40 geriledi. İktidarın bundan haberi var mı? Var. Çözer mi? Çözmez. Neden? Fakir sevmez, zengin sever. Sorun bir yandaş müteahhidin olsa dünyanın öbür ucuna gider, o sorunu çözerler. Ama Denizlili pamuk üreticisinin, Konya’daki hububat üreticisinin, Antalya’daki domates üreticisinin, narenciye üreticisinin, Maraş’taki fıstık üreticisinin, Rize’deki çay üreticisinin, Trabzon’daki çay üreticisinin, Ordu’daki fındık üreticisinin sorunlarını çözmek akıllarının ucundan geçmez. Neden? Çünkü Tayyip Bey, devlet yönetmeye talip değil ki.”
“ERDOĞAN, KARA DÜZEN ANONİM ŞİRKETİNİ 2018’DE KURDU”
“Tayyip Bey, şirket yönetmeye talip. Öyle demedi mi 2018’de? Çıktı, dedi ki ‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle artık devleti hantal bir şekilde yönetmeyeceğiz, şirket yönetir gibi yöneteceğiz.’ Şirket kurdu. Adını biliyor musunuz? ‘KADAŞ.’ Kuruluş yılı; 2018. Şirketin adı; KADAŞ. Sermayesi yoksuldan yüzde 89, zenginden yüzde 11 vergi alarak oluşturuluyor. Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Erdoğan. Yönetim Kurulu Üyeleri de besledikleri. Müdürler liyakate göre değil, partiye sadakate göre atanıyor. İşçi, 86 milyon hepimiz. Teker teker bizi sağarak işlerine bakıyorlar. Bunlar lüks içinde yaşıyor. Savcılar için 48 milyon liraya tadilat yaptırıyorlar. Bugünkü parayla 56 milyon lira; 56 öğretmen 30 yıl çalışıp ‘ikramiye’ diye o parayı alabiliyor. Onu verdikleri bir düzende burada, bu şirkette Ticaret Bakanı kendi bakanlığına KADAŞ’tan dezenfektan alır. Devletin Kızılay’ı depremzedeye çadır satar. Dilovası’nda üçü çocuk, altı işçi ölür ve işletme Meclis’in imtiyazlı şirketine ait çıkar. Bu KADAŞ da 2018’de kurduklarında KADAŞ’ı Milli Eğitim Bakanı’nın özel okulu olur. Şirket ya. Turizm Bakanı’nın dünya kadar oteli ve turizm şirketleri olur. Sağlık Bakanı’nın özel hastanesi olur KADAŞ da. Gerçekten Tayyip Bey’i tebrik ediyorum. Bir şirkete bu kadar güzel isim konulur, 2018’de; ‘KADAŞ, Kara Düzen Anonim Şirketi.’ Tayyip Erdoğan’ın, AK Parti’nin kara düzeninin anonim şirketi.”
“ANNELER DÖNER KOKAN PATATES HAŞLAMASI YAPIYOR”
“AK Parti’nin kara düzeninde hayvancılıkta kendi kendine yeten Türkiye’yi sığır ithalatında dünya birincisi yaparlar. Kendisinin, bölgesinin, Orta Doğu’nun, Balkanlar’ın tahıl ambarı ülkeyi saman ithal edecek hale getirirler. Et ve Süt Kurumu’nu ithalat ofisine çevirirler. Kurumun Genel Müdürü et ithalatı yaptığı şirketin hem ortağı, hem yöneticisi. Et ve Süt Kurumu ithalata izin verir, kendi genel müdürüne ticarette yol verir, ciro verir. Bu kara düzende vatandaşın ucuza et yemesini sağlayacak kurum bugün rantın nasıl paylaşıldığının ibretlik bir kurumu haline gelir. Şu kadarını söyleyeyim ki 2018’de KADAŞ kurulmadan, AK Parti’nin kara düzenine geçmeden etin kilosu 43 lira idi. Bugün 900 lira. Besicilere destek vermek yerine 11 milyar dolarlık et ithal etti AK Parti’nin kara düzeni. 1 kilo dana kıymanın dünyadaki ortalama fiyatı 7 dolar. Bakın, AK Parti’nin kara düzenine bakın. KADAŞ, Kara Düzen Anonim Şirketi gururla sunar: 1 kilo dana kıymanın dünya ortalaması 7 dolar, 300 lira. Bulgaristan’da 6,5 dolar, 280 lira. Yunanistan’da 7,5 dolar, 320 lira. Almanya’da 7,5 dolar, 320 lira. Macaristan’da 9 dolar, 385 lira. Türkiye’de 21 dolar, 900 lira dana kıyma. AK Parti’nin kara düzeni beyler, bayanlar. Öyle bir noktadayız ki şuradaki Hans, Türkiye’deki emeklinin aldığının 15 katı maaş alıyor. Ama o 7,5 dolara dana kıyma alırken, Türkiye’de 16 bin lira emekli maaşı verdiğine 900 liradan dana kıyma satıyorlar. AK Parti’nin kara düzeninin sonu gelene kadar bu KADAŞ’a, hani her yere çöküyorlar ya iktidara gelelim ben de bir şirkete çökeceğim. İlk işimiz Cumhurbaşkanımızla birlikte AK Parti’nin kara düzeninin anonim şirketi KADAŞ’ı özelleştireceğiz, KADAŞ’a çökeceğiz, KADAŞ’ı milletin yapacağız, KADAŞ’ı tarihe gömeceğiz. Tabii hal böyle olunca geçen sosyal medyada dönüp dönüp önüme düşüyor. ‘Dışarıda döner pahalı’ diyor, evde anne ucuz döner yapıyor. Eser miktarda kıyma, bolca patates haşlama. ‘Patatesi kokutacak kadar kıyma yeter’ diyor. Bastırıyor. Ovalayarak oklavayla inceltiyor. Sarıyor, fırına koyuyor. Çıkıyor, ince ince kesiyor. Döner kokan patates aşı yapıyor. Döner kokan. Diyor ki ‘Oğlanlar, çocuklar dışarıda döner yiyemiyor.’ Döner görünümlü patates haşlamasının fırında kızartılması suretiyle sofraya getirilmesi... Videosu var ya. Bu hale getirdiler milleti.”
“DİĞERİNİN GELİRİ CEPTE, ÜCRETLİDEN ÜÇ MAAŞ GİTMİŞ”
“Diğer taraftan Türkiye’de sabit gelirlinin iki önemli sorunu var. Bu cuma Genel Sekreterimizle birlikte tanıtımını, lansmanını yapıp; öbür cuma kurultayımızın ilk gününde delegelerimizin üzerinde son şeklini verip, tartışıp oylayacakları programımızı yolluyoruz. Yeni bir vergi düzenine dair, büyük bir kalkınma programına dair, daha çok kazanmak ve hakça, adaletli bölüşmeye dair. Nasıl kalkınacağımızı, nasıl vergilendireceğimizi, nasıl bölüşeceğimizi, vatandaşı yoksulluğun pençesinden nasıl kurtaracağımızı göstereceğiz. Satır satır anlatacağız. Bütün Türkiye’ye belleteceğiz. Bizim en önemli tespitlerimizden biri de yüksek vergisi kesintisi ile kredi kartı ve eksi bakiye faizlerinin vatandaşı düşürdüğü sarmal. Bir arkadaş bunu çalışırken şöyle bir şey hazırlamış sağ olsun, benim ilgimi çekti. Dedim ‘Göstereceğim.’ Bakın, 600 bin lira paradan bahsediyoruz. Bunu biri emekçi; aylık 50 bin lira kazanan mavi yaka, beyaz yaka bir vatandaş. 12 ayda 600 bin lira alıyor. Bir de 600 bin lira parası olup kenarda olan, bankaya koyan bir vatandaş. Devlet ikisinin de gelirinden vergi alıyor. 50 bin lira maaş alan 600 bin liradan, yüzde 25’lik gelir vergisi kesintisi ile 150 bin lira vergi alıyor. Kendisine 450 bin lira kalıyor. İlk ay yüksek alıyorsun da sonra düşüyor, düşüyor ya. 12 maaşın üçünü vergiye veriyor bu kişi. Yıllardır ‘vergide adalet’ diye DİSK’in söylediği, Türk-İş’in, Hak-İş’in hak verdiği sistemde 12 maaşın üçü gitti. 150 bin lira aldım bundan. Oysa 600 bin lira anaparası olan yüzde 40 faize koydu. Para oldu 240 lira faizler, 840 bin lira. 240 bin liradan sadece yüzde 17 stopaj kesiyorlar. Para düşüyor 800 liraya. Burada alın teriyle çalışan 450 bin lira alıyor. Parayı faize koyan aynı parayı 800 bin lira yapıyor. Bu 600 bin liradan 450 bin liraya düştü. Bu 600 bin liradan 800 bin liraya çıktı. Bunun geliri cepte, bunun cepten üç maaş gitmiş.”
“SARMALIN DİĞER TARAFINDA DA ÜÇ MAAŞ FAİZE GİDİYOR”
“Sarmalın diğer yönü... Bu 50 bin liraya geçinebilecek kıt kanaat vatandaştan üç maaşı vergiyle aldın. Ne yapacak? Kredi kartı çektirecek. O üç ayı nasıl halledecek? Borçlandı, kredi kartı ya da gidip nakit avans çekerek bankadan. 150 bin lira üç maaş ya. Kredi kartına bileşik faiz yüzde 95. Borç artışı 142 bin lira. Vergi ve faiz gideri toplam 292 bin lira. Yani toplamda üç maaş vergiye gitti, üç maaş da faize gitti. 12 maaşın altı ayını devlet üçünü vergi ile geri aldı, banka da üçünü geçinmeye çalışan adamın sırtından ‘faiz’ diye aldı. Geçen hafta anlattım. İşte AK Parti’nin kara düzeni budur. Bu kara düzen değişecek. Alın teriyle çalışanın alnının açık durduğu, ranttan para kazanana göre alnının teriyle para kazananın gerçek karşılığını bulduğu bir düzen inşa edeceğiz. AK Parti’nin kara düzenini bitireceğiz, KADAŞ’ı yerle bir edeceğiz.”
“TÜRKİYE SUÇ ENDEKSİNDE SONDAN 10’UNCU”
“Biraz önce konuklarımız anons edildi. Uyuşturucuyla mücadele, bu suçtan zarar gören insanlar, aileler var burada. Dünya Organize Suç Raporu yayınlandı. Dün burada İçişleri Bakanı vardı. Şimdi o İçişleri Bakanı’na, o pişkine, Dünya Organize Suç Örgütleri ve Suç Raporu ile ilgili bir basın toplantısı yapıp, bu durumu bir izah etmesini bekliyorum kendisinden. Adalet krizi, ekonomik krizinin yanında; Türkiye’nin en büyük çoklu krizler içindeki krizlerinden bir tanesi suç krizi. 2025 organize suç endeksi raporuna göre, Türkiye 193 ülke içinde, sıkı durun, öyle 80’nci, 90’ncı, 100’ncü demeyeceğim. 193 ülkeden, 183’ncü sırada. Sondan 10’uncu. Rapor diyor ki ‘Türkiye, insan hakları ticaretinde merkez ülke.’ Rapor diyor ki; ‘Silah kaçakçılığında kaynak ülkedir. Geçiş ülkesidir, varış ülkesidir. Uyuşturucu madde olan Captagon ve metamfetaminde üretim, geçiş, hedef ülkedir. Türkiye’de iç piyasada Captagon ve metamfetaminin kullanımı patlamış durumdadır.’ Suç örgütleri sokakta cirit atıyor. Öyle ki suç örgütü internette açık ilanlarla suçu fiyatlandırıyor. Yazmış, ‘Silahla yaralama 700 bin lira. Mekân kurşunlama 530 bin lira, kol - bacak kırma 25 bin lira’ şeklinde bir şiddet ve suç piyasası oluşmuş durumda. Bununla mücadele etmesi gereken İçişleri Bakanı ne yapıyor? Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul İl Başkanlığı’na 5 bin polis yolluyor. Milletvekillerinin gözüne biber gazı sıkıyor. Protesto düzenleyen gençleri yaka paça alıyor. Cezaevlerinde, sokaktaki suçlarla değil; Erdoğan, siyasi rakip gördüğü masum insanlarla uğraşıyor. Erdoğan’ın atadıkları Rojin’i, Ayşe’yi değil; milleti değil; kara düzeni ve bu kara düzenin rejimini korumaya çalışıyor. Türkiye’yi 193 ülke içerisinde 183’ncü sıraya getiren, üzerindeki ülkelerin Teksas’tan farkı yok. En güvenilmez gördüğün ülkeler Türkiye’den 20 - 30 sıra daha ilerideler, daha iyi durumdalar. Dünyanın en zengin ülkeleri, yine dünyanın en huzurlu ülkeleri, suçun en az olduğu ülkeler. Bakıyorsun orada çoğunlukla sosyal demokratlar iktidarda. Olmasa bile demokratlar iktidarda. Kuvvetler ayrılığı var, hukukun üstünlüğü var, yargıya güven en üst noktada. Türkiye’de yargıya güven yüzde 18’de, suç örgütleri sıralamasında sondan 10’uncu sıradayız. Bu kara düzeni değiştirmenin bir tane yolu var. Bozuk düzende sağlam çark olmaz. Düzeni baştan aşağı değiştirmek, bu kara düzeni yıkmak, AK Parti’yi iktidardan indirmek, Cumhuriyet Halk Partisi’ni iktidar yapmak. Başka çaremiz yok.”
“DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE İSTİYORUZ”
“Biz bu kara düzen anonim şirketi tarafından yönetilen bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Biz hukuk devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni istiyoruz. Mahkemede, gelirde, sosyal hayatta adalet istiyoruz. Terörsüz ve demokratik bir Türkiye istiyoruz. Elbette barış istiyoruz, zulmün her türlüsünün bitmesini istiyoruz. 19 Mart darbesi ve onun cuntası dağıtılmalıdır. İddianame yazılmış, deliller toplanmış, kaçma şüphesi diye bir şey yok. Zaten kaçsalar memnuniyet yaratırlar, korktuklarından içeride tutuyorlar. Ama bugünden tezi yok artık iddianame kabul aşamasındadır. Tensip zaptı düzenlenecek, mahkeme gün verecek ve bundan sonrasına bir yön verecektir. Buradan açıkça söylüyorum: Bağımsız yargıya söylüyorum. Yargıyı bağımsız kılmayan, kendisine köle edenlere söylüyorum: 19 Mart’tan bugüne yaşananlar ne bize ne size, en önemlisi Türkiye’ye yaramadı, yaramaz. Millete yaramıyor. Millet hizmet bekliyor. Millet siyasetin birbiriyle kavga etmesini değil; hizmette rekabet etmesini bekliyor. Kim daha iyi yönetir, onu duymak istiyor, onu bilmek istiyor. Yarışmanın yargı üzerinden olmasını değil; siyasi zeminde olmasını istiyor. Kararı yargının değil, bizatihi kendinin vermesini istiyor. ‘Gazi Mustafa Kemal’den emanet sandığı kimseye bırakmam. Burada karar benimdir, patron benim’ diyor millet. Burada beklentimiz şudur: Biraz önce izlediniz. Aynı suçlarla yargılandı Erdoğan. Bir gün kapıya polis gitmedi, koluna girmedi, nezarethane görmedi, yargılamanın ilk aşaması da kesinleşmesi de tutuksuz oldu. Ceza aldığında bile telefonla davet aldı. Gitti istediği kişiyle, istediği cezaevinde yattı. İçerde ‘Bu şarkı burada bitmez’ diye kasetler çıkardı. Şimdi metrolarda sesi kesilen, resimleri indirilen, kendisine daha yargılama bile başlamadan ‘suç örgütü’ diye iftira atılan arkadaşlarımızı içeride tutmayı bırakın. Tutuksuz yargılama dönemine geçilirse, bu mahkeme heyetinin bundan önceki AK Toroslar çetesinden ayrıştığını göreceğiz. Bu mahkeme heyeti yargılayacak elbet, eldeki iddianameyi kabul ederse. Onlar soracak, biz söyleyeceğiz. Düzenlenen iddianameyi satır satır cevaplayacağız. Bunun tutuksuz olarak yapılması, bugüne kadar süren zulmün bitmesi ve çocukların annelerine, babalarına kavuşması, belediyelerin başkanlarına kavuşması, milletin de bu işte bir karar vermesi lazım. Biz kendimize, arkadaşımıza güveniyoruz. Bu yüzden bugün Sayın Bahçeli’nin de bir kez daha ifade ettiği, 9 Mayıs’tan beri talep ettiğimiz, hem TRT’den bir kanaldan devamlı ve isteyen her kanalın canlı vereceği yargılama istiyoruz.”
“SİYASİ AHLAK KANUNU’NU ÇIKARALIM”
“Biz Siyasi Ahlak Kanununu bu hafta çıkaralım istiyoruz. Sekiz senedir biz veriyoruz, siz reddediyorsunuz. Siyasetin finansmanı şeffaflaşsın. Erdoğan birinci sırada, ben ikinci sırada, Ekrem Başkan üçüncü sırada. Hepimizin siyasete girdiği günden bugüne kadar mal varlıkları araştırılsın, gelir gider araştırsın. Benim bir tane Manisa İş Bankasında hesabım var. Bir tane de burada Meclis’in açtığı hesap. Didik didik incelensin, nereden para gelmiş nereye gitmiş. ‘Özgür Özel araba almış.’ ‘Ödemeyi nereden yapmış?’ ‘Ev almış.’ ‘Nereden yapmış?’ Siyasi Ahlak Yasası gelsin, bu denetim online olsun, dijital olsun, her an olsun. Geçmişe dönük güvenin varsa Erdoğan, siyasete girdiğinden bugüne kadar, sen de hepsinin hesabını ver, ben de vereyim, Sayın Bahçeli de versin. Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu da. Millet Cumhurbaşkanlığı görevine talip olan herkesin dününden, bugününden, yarınından emin olsun. Her şey şeffaf olsun. Biz bu kadar iftirayı dinledik. Sabret, sabret, sabret. Çürüt, çürüt, çürüt yorulduk. Şimdi çıkmış şişirilmiş bir iddianame. Yargılanacağız elbet, tutuksuz, canlı yayında. Bütün milletvekillerinin, bütün siyasetini şeffaflaştığı bir sürece biz varız. Siz var mısınız? Eğer varsanız, cesaretiniz varsa, çiğ yemediyseniz, karnınız ağrımıyorsa neden herkese açmıyoruz da bunu iftiralar üzerinden, kapalı kapılar ardında? ‘Hesapta para yok’, ‘Kaçmıştır bilmem ne yapmıştır.’ Köstebek gibi kazmadık yer kalmadı bir kör kuruş bulamadınız. Boş çıkan kasaya montaj dolar görüntüsü koydunuz. TRT’ye sorduğumuzda ‘Ajans verdi’, Ajansa sorduğumuzda ‘Stok video.’ Belediyenin kasasından tek bir mühür çıkmış yere, ‘Gaziosmanpaşa’dan kasadan çıkanlar’ yalanına sarıldınız. Daha neler var neler ya? O yüzden bizim kendimize ve arkadaşlarımıza güvenimiz tam. İddianameniz ortada, açın canlı yayını, millet iftirayı da onun cevabını da duysun. İspatlanan suç varsa, suçu olan varsa da cezasını çeksin. Bu milletin parasını biz yemedik, ama yiyen varsa Allah bin kere belasını versin.”
“YAPTIĞINIZ ZULÜM YETER, HUKUKA UYUN”
“Ayrıca Anayasa Mahkemesi karar verdi Tayfun Kahraman için. Uygulamıyorsunuz. İlk kez bir esastan karar uygulanmıyor. Hatay milletvekili seçti, yolladı, tuttunuz AYM kararını uygulamıyorsunuz. Can içeride duruyor. AİHM kararına rağmen Selahattin Demirtaş’ı Edirne’de tutuyorsunuz, Figen Yüksekdağ’ı Kocaeli’nde tutuyorsunuz. Selahattin Demirtaş‘ın eşi dört gün bekledi. ‘Anlaşılan bırakmayacaklar, sen dön eve’ dedi. Başak Hanım boynunu büktü, evine gitti. Bunu ne Başak Hanım hak ediyor, ne Dilek Hanım hak ediyor, ne herhangi bir belediye başkanının eşi, çoluğu, çocuğu hak ediyor. Kararlara uyun, hukuka uyun. Bundan sonraki süreçte millet varsın kararı. Bugüne kadar yaptığınız zulüm yeter. Gerçekten hakka girdiniz, kul hakkı yediniz. Ama hiç olmazsa buradan sonra bir özgüven gösterin ya. Bu millete güvenin, bu millete güvenin. Millet izlesin, siyasi kararını versin. Mahkeme yargılasın, baskı yapmayın. Rahat bırakın, mahkeme bir karar versin. Sonrasında her şey milletin istediği gibi olacak. Ama şu kadarını söylüyoruz: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, siz tutuksuz yargılama yaparsanız, TRT’den yayın yaparsanız, AİHM, AYM kararlarını uygularsanız; Türkiye’de siyasetin normalleşmesine tekrar katkı sağlarız. Deriz ki ‘Bu iş bu mecrada gidiyor, biz siyasi rekabet yapalım.’ ‘Ha yok biz buna devam edeceğiz.’ Biz de sonuna kadar direnmeye devam edeceğiz. Bir adım geri atarsak şerefsiziz. Bir kelime eksik konuşursak korkağız, namerdiz. Bir santim eğilirsek, biz bu ülkeye layık değiliz. Demek ki direnenler, mücadele edenler kazanacak. Açık açık söylüyorum. Hodri meydan. Zulüm ise direnmeye devam. Hukuksa, gel siyasette yarışalım. Hukuka uyun, siyasette yarışalım. Zulme devamsa mücadeleye devam. Sizden korkan, beter olsun sizden. Hepinize saygıyla selamlıyorum. Sağ olun var olun.”
07.10.2025
21.05.2025
19.05.2025
14.05.2025
13.02.2025
10.02.2025
03.02.2025